Hiç düşündünüz mü? Bitkiler uyur mu? Birazdan okuyacaklarınız belki sizi şaşırtacak ama bitkilerin de
tıpkı hayvanlar ve insanlar gibi bir uyku düzeni, bir içsel saatleri var.

Yatsan

İnsanların ve bütün hayvanların günlük yaşam düzenini belirleyen bir içsel saat olduğunu biliyoruz. Buna ‘sirkadiyen ritim’ deniyor. Başka bir deyişle hayatın günlük döngüsel temposu. Sabahları saat kurmasak bile uyanmamızdan, öğlenleri acıkmamızdan, akşamları belli saatlerde uykumuzun gelmesinden bu düzene aşinayız. Peki bitkilerde bu düzen nasıl işliyor hiç merak ettiniz mi? Bitkiler uyur mu?
Fototropizm, bitkilerin direkt ışığa yönelme veya ışıktan kaçma gibi görünen hareketlerine verilen isimdir. Yüzyıllardan bu durum insanların ilgisini çekmiştir. Küstüm çiçeği, günebakan (ayçiçeği) gibi bazı bitkilerin isimleri her dilde bu ilgiyi ifade eder. Bu bitkilerin yaprak veya çiçekleri gündüz güneşi takip etmekle kalmaz, geceleri de boyunlarını büker veya kapanırlar.

Yatsan Jean-Jacques d’Ortus de Mairan, 1678-1771 yılları arasında yaşamış bir hezarfendir. Jeofizik ve astronominin yanında, kronobiyoloji (biyolojide zamansal döngüler) üzerine çalışmıştır. Bitkilerin sirkadiyen ritmi konusunu fototropik bitkiler üzerinden araştırmayı tercih etmiş ve tasarladığı basit ama akıllı gözlemsel deney için bizim küstüm çiçeğini yani Mimosa pudica’yı seçmiştir.
1729 yılında yaptığı gözlemsel bir deneyde Mimosa pudica’yı güneşin hareketini hiç algılayamayacağı şekilde karanlıkta bıraktı. Yine bu karanlıkta yaptığı gözlemlerde günün saatlerine uygun olarak küstüm çiçeğinin yapraklarının gündüz saatlerinde açık, gece saatlerinde kapalı olduğunu tespit etti. Yani küstüm çiçeği, güneş ışığından bağımsız olarak, kendi içsel sirkadiyen ritmine sahipti.
Daha sonra bu gözlemi geliştiren İsviçreli (İsviçreli bilim insanları olmadan deney olur mu hiç!) De Canolle, 1832 yılında Mimosa pudica ile uzun süreli yaptığı deneyde günlük sirkadiyen döngüsünün öngörülebilir şekilde 22.5 saat sürdüğünü tespit etti (24 saatten hatırı sayılır ölçüde kısa)! Yani bitkinin bir içsel sirkadiyen ritmi vardı ama bir yandan da normalden hızlı işleyen bu saati güneş ışığı ile düzenliyordu.
De Mairan’ın 1729 yılında yapılan bu deneyi, modern kronobiyolojinin başlangıcı sayılmaktadır. İnsanların içsel bir sirkadiyen ritminin olduğunun ispat edilmesi için ise 1938 yılına kadar beklenmesi gerekmiştir.
Bir daha gece yapraklarını kapatıp uykuya geçmiş bir mimoza ağacı gördüğünüzde, gece bir günebakan (ayçiçeği) tarlasının yanından geçerken, her birinin ayakta uyuyan bir insan misali başlarının omuzlarına düşmüş olduğunu fark ettiğinizde bu yazıyı hatırlayın. Bitkilerin içerisindeki minik ama kusursuz bilgisayara hayran olmadan geçmeyin…

Küstüm çiçeği (Mimosa pudica), dokunulduğunda yapraklarını kapatıp sarkıtması ile ilgi çeken bir bitkidir. Pudica, Latincede utangaç anlamına gelmektedir. Mimoza sadece dokunulduğunda değil geceleri de yapraklarını kapatır.

Bitkiler, doğanın kendi kendini organize eden zekâsının ajanlarıdır. – DAVID CROW

Bu da ilginizi çekebilir: Dali’nin Rüyası

Kaynaklar:

  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Mimosa_pudica
  2. The Birth of Chronobiology: A botanical Observation, Jonathan Sobel, 2019,
    Society for Research on Biological Rhythms https://srbr.org/the-birth-of-chronobiology-a- botanical-observation/
  3. https://en.wikipedia.org/wiki/Jean-Jacques_d%27Ortous_de_Mairan
  4. McClung CR. Plant circadian rhythms. Plant Cell. 2006;18(4):792-803. doi:10.1105/ tpc.106.040980, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1425852/#bib37