Girilebilir bir deniz kıyısında yaşayan ya da uzun uzadıya tatil yapabilen şanslılara sözümüz yok. Ama yazı şehirde geçirmek zorunda kalan ya da denize mesafeli olanlar için havuz, her zaman çok cazip bir seçenek. Ancak kendimizi suya bırakmadan önce, havuzların sağlık risklerini ve bunlara karşı alınabilecek önlemleri bilmek gerek. O zaman sizi şöyle alalım…

Yatsan

Merhaba sevgili dostlar,

1001 Gece Uykuları programı ile sizleri iyi uykuya olan yolculuğumuza dahil etmek istiyorum. Bu program dizisiyle sizlerle uyku bahanesiyle hayatı konuşacağız. Birlikte daha sağlıklı ve mutlu bir hayatın peşinden gideceğiz. Haydi buyurun…

Bugün İngilizcede ‘wellness’ ya da ‘wellbeing’ olarak adlandırılan; Türkçeye sağlık ve mutluluk, esenlik gibi sözlerle çevrilebilen bir kavramdan bahsedeceğiz. Aslında, tabii bundan bahsetmeden önce, biraz mutluluktan bahsetmemiz lazım. Mutluluğun tanımından, hormonal kökenlerinden çok bahsedecek değilim. Resmini de çizemem size buradan şimdi. Belki sonradan bir podcast’ini yapabiliriz ama şimdi şunu da tartışmak enteresan olabilirdi: Mutluluk arayışı doğru mu? Yani gerçekten mutluluğa bu kadar kafa takmak zorunda mıyız? Herkesin sürekli mutlu olması mümkün mü? Bugünkü kaotik ve acımasız dünyada zaten saçma denecek kadar da imkânsız bir şey haline geliyor artık bu. Ya da gerekli mi veya doğru mu?

Tabii buradan varlığımızın amacına kadar gideriz değil mi? Yani bizler acaba mutluluğu bulmak için mi geldik, yoksa tekamül etmeye mi geldik ve tekamül, olgunlaşma süreci acaba mutlulukla mı yoksa biraz acı çekerek mi daha mümkün oluyor? Böyle çok çok, dev dev sorulara doğru gidebilir bu iş. Bundan da iyi bir yayın olabilirdi aslında ama bugün buna da çok girmeyelim. Varsayalım ki mutluluk bir hayat amacı. Dolayısıyla doğru soru şu olacak: Mutluluk içimizde mi, mutluluğun kaynağı ne, insanlar nasıl mutlu olurlar?

Tabii mutluluk nasıl oluyor da oluyor deyince 75 yıllık, meşhur Harvard Üniversitesi araştırmasından bahsetmeden olmaz. 600 denekli muazzam, kolay kolay tekrarlanamaz çünkü dile kolay, 75 yıllık bir araştırma. Bu araştırma, deneklerin tabii çoğunun ölmesine rağmen onların çocuklarıyla devam ediyor, kalanlarla devam ediyor. Her yıl katılımcılara hem vücut hem de zihinsel sağlıkları, mutluluklarıyla ilgili soru setleri doldurtmuşlar. 2015 gibi de bunlar yayımlanmış. Açıkçası beklenen bir sonuç ama yine de çok çarpıcı. İnsanı para, pul, şöhret mutlu etmiyor. Başkalarıyla, mesela eşlerinizle, arkadaşlarınızla, ailenizle, toplumla güvene dayalı, iyi ilişkiler kurmak sizi mutlu ediyor. Zihinsel ve vücut sağlığınızı da pozitif etkiliyor bu iyi ilişkiler, ömrünüzü uzatıyor. Buna karşılık kötü ilişkiler, toksik ilişkiler, mesela problemli bir evlilik; bir boşanmadan daha fazla ömür törpüsü çıkmış mesela. Bizim başkalarıyla güvene ve sevgiye dayalı ilişkiler kurmamız esas, sonuç olarak. Yani sevgi esas arkadaşlar.

 

Peki şimdi, o zaman, bizim bu, bir ev olarak hayal edersek, sağlık ve mutluluktan oluşan bu ‘wellbeing’ evini; bunu ayakta tutan ilk sütun ortaya çıkıyor. Bu ilk sütun başkalarıyla güvene ve sevgiye dayalı iyi ilişkiler. Tabii biliyoruz ki ilişkiler ruhu etkiliyor, ruh sağlığını etkiliyor. Ruh acı çekerse beden de bunun bedelini ödüyor. Dolayısıyla beden sağlığını da etkiliyor. Şimdi beden sağlığından da biraz bahsedelim isterseniz çünkü bu da diğer iki sütunu oluşturmamızı sağlayacak.

Konu sağlık olunca tabii şundan bahsetmeden olmaz: Son 150 yılda insan hayatı, değerli dostlar, 30 yıldan, ömrümüz 80 yıl ortalamaya çıktı. Müthiş bir ilerleme yani tıp, tabii aşılar, antibiyotik, tedaviler, hijyen, konfor, güvenlik derken inanılmaz bir ömür uzaması yaşadı insanoğlu. Fakat tabii bu ömür uzamasıyla birlikte hastalıklar ortadan kalkmadı. Tam tersine, ileri yaşlarda çıkan birtakım başka hastalıklar söz konusu oldu. Bunlar daha çok metabolik hastalıklar diye adlandırılan yani kalp, damar, şeker, hatta belli tür kanserler belki alzheimer da biraz bununla ilişkili olarak görülüyor. Her şey metabolizmaya bağlı. Dolayısıyla bu işi toparlamak için de diğer iki sütunu çok düzgün inşa etmek lazım.

Bu sütunlardan bir tanesi, hiç kuşkusuz, beslenme. Günümüzün dünyasında işlenmiş gıdalar, düzgün beslenemeyen milyonlarca insan, şeker ve genel olarak karbonhidratların yarattığı aşırı metabolizma problemleri, gıdaların GDO’lu olması, tarım ilaçları, kirlenme derken; sizi çok bunaltmayayım ama yani, iyi beslenmek için ciddi bir mücadele verilmesi gerekiyor. Özellikle metabolik hastalıklara sebep olan insülin direnci, karaciğer yağlanması gibi şeylerin önünde de sadece beslenme çözümü var şu anda elimizde.

Tabii sırf bu da değil; bununla birlikte bir diğer sütundan da bahsetmemiz lazım. Bu da aktif, dinamik, sportif bir hayat. Hareket demek, yaşam demek. Hepimizin hayatında bir şekilde spor olması lazım bence. Özellikle pandemi sırasında evlere hapsolduğumuz dönemde hareketin önemini anladık değil mi? Yani aslında sırf dışarıda olmak bile bizi ne kadar hareketli yapıyormuş… Ama aynı dönemde aslında spor yapmanın bir tane matın üstünde kendi vücut hareketlerinle de yapılabilecek bir şey olduğunu da gördük. Ben açıkçası en aktif dönemlerimden birini yaşadım o kapanmalar sırasında.

Dolayısıyla aslında bizim pahalı spor kulübü üyeliklerine ihtiyacımız yoktu. Kendi vücut ağırlığımızla da spor yapabileceğimizi öğrenmiş olduk. Ben tabii imkânı olanlar için orman yürüyüşlerini tavsiye ediyorum mesela. Japonların ‘shinrin-yoku’ dediği, yani ‘orman banyosu’ dediği, ormanda yapılacak yürüyüşler müthiş. Ben şahsen bir orman ve doğa âşığıyım. Meşe ormanlarına, özellikle meşe ağacına bayılıyorum. Yazın koyu gölgesi, yaz sonunda palamutlarını dökmesi, yaprakların renk değişimi derken, kışın o yaprakların dökülmesi sonrasında güneşin en dibe kadar ulaşması sıcacık; doğrusu bayılıyorum. Size de dehşetle tavsiye ediyorum.

 

Şimdi güzel güzel anlattık bu sütunları; peki uyku nerede? Uyku bunların altındaki temel, yani üç sütunu da ayakta tutan temel. Neden böyle; biraz detaylandırayım mümkünse. Şimdi bir kere, uykuyla insanın duygusal stabilitesi arasında son derece yakın bir ilişki var. Uykusuz olan insan, ilkel bir insan. İlkelleşiyor. Neden? Beynin amigdala diye bir parçası var, burası kaç-savaş refleksiyle ilkel insan. Bir de prefrontal korteks var, burası da sağduyumuz. Uykusuz insanda amigdala, prefrontal korteksi baskılıyor ve idareyi ele alıyor. Sabırsız, tepkisel, kavgacı bir insana dönüyoruz.

Bir sosyal deney yapılmış, insanlara karışık şekilde başka insanların fotoğrafları gösterilmiş ve bu insanların bazıları gerçekten uykusuz bırakılmış insanlarmış. Ama tabii denekler bunu bilmiyor. Sadece fotoğraflara bakarak şu soru sorulmuş: Bu insanlarla 1’den 10’a kadar sosyalleşme konusunda ne kadar motive olursunuz? Ve çok net çıkan sonuç şu: Bizler sadece fotoğraftan bile uykusuz insanları anlıyor ve bunlardan uzak durmaya çalışıyoruz.

Uykunun yine duygusal iyileşme konusundaki rolünü de biliyoruz. Yani uyku ve rüyalar, insanın duygusal iyileşmesi konusunda son derece etkili. Ruhu yaralı bir insanın iyileşip tekrar sosyal hayata katılması için rüya görmesi lazım. Rüyasında o konuları görmesi lazım ve iyileşmesi lazım. Hal böyleyken, başkalarıyla iyi ilişkiler kuracak insanların, uykusunu alması gerekliliği çok açık değil mi?

Tabii uykuyla beslenme arasında da çok net bir ilişki var. Bir kere, uykunun açlık-tokluk hormonlarımızı düzenlediğini biliyoruz. Uykuda düzenleniyor. Uykusuz insanlar kendisini daha çok aç hissediyor. Daha da kötüsü daha çok enerji almak, karbonhidrat almak üzerine yönleniyor; kilo düzenlemesinde son derece problem yaşıyorlar. Uyku aynı şekilde hareketliliğe de etkili. Uykusuz insanın bedensel enerjisi düşük oluyor. Kolunu kıpırdatacak hali olmuyor ki kalksın, yürüsün, koşsun, spor yapsın. Güç olarak da zaten tam kapasiteyle çalışamadığını biliyoruz ve kronik uykusuzluk çeken insanların ne kadar spor yaparlarsa yapsınlar, kas kütlesi oluşturamadıklarını da biliyoruz, yeni kas kütlesi. Sporcuların uykusuz kaldıklarında sakatlandıklarını biliyoruz mesela araştırmalardan. Yani aslında kendimiz de uykumuzu düzgün alamadığımızda aktif bir moda giremediğimizi biliyoruz.

İlginç şekilde, bu üç sütunla uykunun nasıl bir temel olarak ilgisi varsa aynı zamanda bunların düzgün olması da bizim iyi uyumamızı, iyi bir uyku rejimi oluşturmamız konusunda son derece etkili oluyor. Dolayısıyla bu temel ve bu sütunlar birbirini aslında destekleyen bir şey. Sonuç olarak mutlu ve sağlıklı bir yaşamın evini üç sütunlu ve bir temelli bir yapı oluşturuyor. Bu üç sütun iyi ilişkiler, aktif bir yaşam, iyi beslenme; temel de uyku. Aslında her şey bunlar arasındaki bir pozitif sarmal ve pozitif bir ilişki, güzel bir dengeden geçiyor.

Biz bu podcast serisiyle işte sizlere bu dengeyi buldurmaya çalışacağız, birlikte bunu keşfetmeye çalışacağız. İyi uykunun sihirli gücü üzerinizde olsun diyorum. Hoşça kalın…

 

Spotify: https://open.spotify.com/episode/7sW6z9f2vmZ90HHe4ftJUj?si=e7e798c694224766

YouTube: https://www.youtube.com/watch?v=i_P5wyBr-v8