Ömür uzarken sağlıklı yaşlanabilmek, 40’lı yaşlardan itibaren yaptıklarınıza bağlı.

Yatsan

Yaşlanırken ‘kendin olabilmek’: Hatırlayabilmek, kendi kendine yeterli kalabilmek…

Uzun bir ömrün ardından insanın en değerli şeyleri; hatırladıkları, anıları, edinilen deneyimler ve biriktirilen insanlar olsa gerek. Alzheimer ve demansı diğer rahatsızlıklardan ayıran, öncelikli olarak işte tam da bunlara saldırması. İnsanın hafızasına musallat olup darmadağınık hale getirmesi, ilerleyen aşamalarda kişinin hafızasına kendi evlatlarını bile hatırlamayacak kadar yabancılaşması…

Tanrı’dan her zaman beni kimseye muhtaç etmemesini dilerim dualarımda… Buna kafayı takmamın temel sebeplerinden biri, ailemin en büyük çocuğu olarak kodlandığım sorumluluk duygusu olabilir. Ya da bu ülkenin insana yüklediği başının çaresine bakma psikolojisi de olabilir. Alzheimer hastalığının fiziksel olarak gayet iyi durumda olan bir insanı kendi başına ayakkabısını bile bağlayamaz hale getirmesi, işte tam da bu korkularıma hitap ediyor.

Alzheimer’ın sebebinin tam olarak bilinmemesi, bu riski ortaya çıkaran bir gen bulunmasıyla, bu hastalık genetik bir lotarya gibi algılandı başlarda. Başka deyişle, hastalığın 60’lı yaşlarda oynanacak bir Rus ruleti gibi algılanmasına sebep oldu. Sanki 60 yaşında revolver tabancanın topunu çevirip namluyu kafanıza dayıyorsunuz, sonrası kısmet… Ateş alırsa hastasınız, yoksa yırttınız.

Fakat son yıllarda yapılan araştırmalar şunu gösterdi ki Alzheimer riskiniz 40’lı yaşlardan itibaren yaşam stilinize bağlı olarak artabiliyor veya azalabiliyor. Bu riski sıfırlamak mümkün olmayabilir belki ama radikal şekilde azaltmak mümkün.

Bu yazıyla, benim gibi 40 yaşından büyük kardeşlerime sesleniyorum🙂 Belki ülkeyi değiştirmek için işe yaramaz olabiliriz, ancak kendi yaşlılığımızı şekillendirmek elimizde…

Ömür uzadı, peki sağlıklı yaşlanabiliyor muyuz?

1800’lerin sonu, insan ömrü konusunda çok uzun zamandan beri gelen bazı kabulleri yıktı. Ortalama insan ömrünün bazı coğrafyalarda 40, bazılarında 30’un altında olduğu binlerce yıllık kayıtlı tarihin ardından, insan ömrü düzenli bir şekilde uzamaya başladı. Hijyen koşullarının artması, antibiyotiklerin keşfi, yaygın aşılama uygulamaları, teşhis ve tedavi metotlarının gelişmesi, çocuk ölümlerinin engellenmesiyle ortalama ömür adım adım uzadı. 1950’lerde gelişmiş ülkelerde 60 yaşın, şimdilerde ise 80’in üzerine çıktı. Grafikten de fark edeceğiniz gibi bu trend devam edecek gibi… Şimdilerde devam eden genetik devrimle 100-120 yıl gibi bir ortalama ömür çok mümkün görünüyor. Bunun dünya nüfusu ve kaynakları üzerinde yarattığı stres ise başka bir yazının konusu.

Yatsan

Tıbbi bilimler insan ömrünü uzatma konusundaki başarısını, sağlıklı bir hayat sürdürebilme konusunda tekrarlayamıyor. Zaten araştırma kaynaklarının çok önemli bir kısmı, hastalıkları önlemeye değil iyileştirmeye veya semptomlarını ortadan kaldırmaya yönelik tedavilere harcanıyor. Böyle olunca da özellikle 60 yaşından itibaren bireyler sağlıklarını hızlı bir şekilde kaybediyorlar. Öyle ki ömrün son 20 yılı ciddi hastalıklarla boğuşarak geçiyor. Kalp damar hastalıkları, yüksek tansiyon, romatizmal hastalıklar, diyabet ve tabii Alzheimer-demans bunların en yaygınları…

Peki Alzheimer ve demans ne derece yaygın?

ABD’de vefat eden yaşlıların 1/3’ünde Alzheimer veya başka bir tür demans var. Alzheimer, prostat ve meme kanserinin toplamından daha fazla kişinin ölümüne sebep oluyor. Ülkemizde de 60 yaş nüfusta yüzde 5, 70’li yaşlarda yüzde 15 ve 80 üzeri yaşlarda yüzde 30 oranında Alzheimer görülüyor. Yaşlanan nüfusla beraber, bu hastalıkla her geçen gün daha fazla karşılaşacağız.

Eğer bu konuda ciddi bir bilinçlenme olmazsa, bizler 80’li yaşlara geldiğimizde bir çeşit demansla boğuşuyor olma ihtimalimiz yüzde 30 gibi görünüyor. Başka deyişle, o yaşlara birlikte ulaştığımız her üç arkadaşımızdan biri bizi hatırlamayacak ya da biz hiçbirini…

Alzheimer nasıl ve neden oluyor?

Alzheimer’ın sebebinin ne olduğu net olarak ispatlanmış değil. Bunun en önemli nedeni, hastalığın 15-20 yıllık bir süreçte gelişmesi. Dolayısıyla çok uzun süreli araştırmalar yapılması gerekiyor. Buna karşın hastalığı ortaya çıkaran risk faktörleri ve fizyolojik süreç aşağı yukarı biliniyor:

Beyindeki sinir hücreleri de diğer hücreler gibi, çalışırken ciddi miktarda enerji tüketip metabolik atık üretiyor; bunları hücreler arası boşluğu dolduran sıvıya bırakıyor. Bu sıvı, beynin lenf sistemi olarak da tanımlayabileceğimiz glimfatik sistemin bir parçası.

Yatsan

Beyin hücrelerinin ürettiği atık malzemelerden iki tanesi, Alzheimer bakımından son derece kritik. Alzheimer tanısı konmasında da kullanılan bu materyaller Beta-amiloid (Amiloid-β) ve Tau proteinleri.

Beyin glimfatik sistemi yeterince efektif çalıştıramaz ve bu materyallerin birikmesi söz konusu olursa ne oluyor? Amiloid-β uzun süre biriktiğinde plak formasyonları; Tau proteinleri ise iplikçikler, lif düğümleri oluşturuyor. Bu formasyonlar beynin neresinde birikirse o yerin fonksiyonlarını etkilemeye başlıyor. Bu birikme öncelikle hipokampus kısımlarında yaşandığından, Alzheimer’ın ilk aşamalarında kısa vadeli hafıza ve öğrenme ilk etkilenen fonksiyonlar oluyor.

Peki beynimizde, metabolik atıkları uzaklaştırma konusunda etkili bir glimfatik sistem nasıl çalışıyor?

Yıllar önce ilk defa Paris’e gittiğimde sokakların temizlenme şekli beni çok şaşırtmıştı. Bir temizlik görevlisi sokakları önce süpürüyordu. Ardından bir anahtarla o sokağın suyunu açıyordu. Su, yolun kenarından akarken süpürülen pislikleri de alıp gidiyordu. Sokak büyük ölçüde yıkanmış oluyordu.

Yatsan Yatsan

 

 

 

 

 

 

 

 

Beynin glimfatik sistemi bu kapsamlı temizliği tam da derin uykuda yapıyor (Konu yine uykuya geldi, iyi mi 🙂)… Derin uyku sırasında beyindeki hücreler büzüşüyor. Aralarındaki boşluk ve glimfatik sıvı artıyor. Adeta Paris’in sokakları gibi bu sıvı biriken atıkları toplardamarlara götürüyor. Toplardamarlar da bu malzemeleri beyinden uzaklaştırıyor.

Uyku ve Alzheimer ilişkisi

Bu konularda son yıllarda yapılan birçok araştırma var:

  • 298 kadın üzerinde yürütülen bir çalışmada, uyku bozukluğu olan ama demans veya kognitif (bilişsel) bozuklukları olmayan 100 kadının ileride bunları geliştirme ihtimalinin 1.89 kat olduğu anlaşılmış.
  • Fare deneylerinde de görülmüş: Amiloid-ß plakları oluşmaya başladığında uykuyu düzenleyen alanları etkiliyor. Bu da sirkadiyen ritmi ve uyku düzenini etkileyerek daha fazla plak oluşması yönünde bir döngüye yol açıyor.
  • Alzheimer’ın ilerleyen aşamalarında çıkan semptomlar da kendi başına uykuyu negatif etkileyecek şekilde çalışıyor. Sirkadiyen ritim bölüntüleniyor. Hastanın güvenliğine ilişkin endişelerle verilen ilaçlar kişinin hareketliliğini azaltarak uykuyu yaratan adenozin mekanizmasını kötü etkileyebiliyor. İlaç yan etkilerinde de uykuyu etkileyici faktörler olabiliyor.
  • Alzheimer’a götüren süreç de, hastalığın kendisi de uykusuzlukla çift yönlü bir etkileşim içeriyor; uykusuzluk ve Alzheimer birbirini besliyor.

Derin uykudan mahrum kalmanın Alzheimer riskini artıran bir faktör olduğunu hem mekanizmanın kendisinden hem de araştırmalardan anlıyoruz. Ama riskini artıran birçok başka faktörden de bahsetmek mümkün:

  • Ailede Alzheimer hikâyesi ve genetik miras
  • Yüksek alkol kullanımı. Alkolün beyin hücreleri üzerindeki negatif etkisi biliniyor. Bunun zamanla demansa sebep olduğu da araştırmalarla sabit.
  • Kalp hastalıkları, obezite, yüksek tansiyon, kolesterol, tip-2 diyabet. Alzheimer’ın çoğu zaman bu hastalıklarla birlikte, kol kola hareket ettiği görülüyor. Bu hastalıkları ortaya çıkaran koşulların Alzheimer riskini artırması da mümkün.
  • Sigara kullanımı
  • Egzersiz eksikliği

Alzheimer’dan nasıl korunuruz?

Buraya kadar hastalığın nasıl oluştuğunu ve nelerin riski artırdığını konuştuk. Hastalık 60’lı yıllarda ortaya çıksa da tedbir almaya ve yaşam stilimizi değiştirmeye 40’lı yaşlarda başlamaya ihtiyacımız olduğundan da bahsettik. Peki ne yapacağız? Enseyi karatmayacağız. Hayat tarzımızda yapacağımız bazı değişikliklerle bu riskleri küçültmek mümkün. Bu değişikliklerin genel sağlığımız ve mutluluğumuza olumlu etkisi olacağı da aşikâr.

  • Derin derin uyuyacağız. Derin uykuda beynin kendini nasıl temizlediğinden bahsettik. Peki nasıl derin uyuruz? Yeterince uyumamız gerekiyor bir kere. Fazla tüketilen kahve (kafein) ve sigara (nikotin) derin uykunun düşmanı. Uyku ortamınızdaki gürültü veya ışık sebebiyle sık sık uyanmanız, derin uykudan mahrum kalmanıza sebep olabilir.
  • İnsülin direnci, obezite, kolesterol gibi metabolik hastalıkların kökeni olan beslenmemize çok dikkat edeceğiz. Araştırmalar yüksek karbonhidrat tüketilen diyetler yerine Akdeniz tipi, ketojenik beslenme gibi diyetleri tavsiye ediyor.
  • Egzersiz yapacağız, hareketli bir hayat sürdüreceğiz. Hareketin metabolik hastalık riskini nasıl düşürdüğünü biliyoruz. Çok önemli bir başka konu da beyne etkisi. Beynimizin çok büyük bir bölümü vücudumuzun hareketlerini koordine etmeye yarıyor. Tüm vücudu çalıştıran egzersizler sırasında beynimizde havai fişek gösterisi oluyor. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” diye boşuna söylememiş Atamız.
  • Hayat boyu öğreneceğiz. Mesela yeni bir dil, piyano çalmayı öğrenme gibi aktiviteler beynimizin genç kalmasını sağlıyor. Sudoku çözme gibi aktiviteler ise bu anlamda biraz sığ kalıyor.
  • Sosyal ilişkiler kuracağız. İnsanlarla sosyal ilişkiler yine Alzheimer karşısında bizi koruyan bir faktör. Bu noktada, insan sosyal bir varlık olduğu için beyninin önemli bir kısmının diğer insanları anlamaya ayrılmış olduğunu belirtmeliyiz.

Sonuç:

Ortalama ömür uzarken, bugün 40’lı, 50’li yaşlarındaki insanların 100 yaşına kadar yaşama fikrine kendini hazırlaması gerekiyor. 100 yaşına kadar yaşamanın kolay ama o yaşlara kadar sağlıklı ulaşmanın oldukça zor olduğu bir dünya bizi bekliyor. 100 yaş olimpiyatlarına hazır mısınız? Torununuzun çocuğunu kucağınıza alıp, bir küçük bavulu uçağın rafına yerleştirip, ayakkabınızı kendiniz bağlayıp apartman görevlinizin ismini hatırlayabilecek misiniz? Bu olimpiyatlarda madalya almanın sırrı 40’lı yaşlardan itibaren hazırlanmaya başlamak gibi görünüyor…

 

Kaynaklar:

  1. Sleep Quality and Preclinical Alzheimer Disease – Yo-El S. Ju, MD; Jennifer S. McLeland, MSW, MA; Cristina D. Toedebusch, BS; Chengjie Xiong, PhD; Anne M. Fagan, PhD; Stephen P. Duntley, MD; John C. Morris, MD; David M. Holtzman, MD
  2. Sleep and Alzheimer disease pathology/A bidirectional relationship – Yo-El S. Ju, Brendan P. Lucey, and David M. Holtzman / Washington University School of Medicine, Department of Neurology, Washington University, 660 South Euclid Avenue, Box 8111, St Louis, MO 63110, USA (Y.-E. S. Ju, B. P. Lucey, D. M. Holtzman).
  3. cdc.gov/aging/aginginfo/alzheimers.htm
  4. alzheimers.org.uk/about-dementia/types-dementia/alzheimers-disease
  5. mayoclinic.org/diseases-conditions/alzheimers-disease/symptoms-causes/syc-20350447

 

***

 

Alzheimer Konusunda Sıkça Sorulan Sorular:

Alzheimer Nedir?

Alzheimer hastalığı beynin fonksiyonel bir bozukluğudur. Hastalığın gelişimi süresince hafıza tahrip olur; bilişsel yetkinlikler, düşünme yeteneği bozulur; zaman içinde en basit işleri bile yerine getiremez hale gelir. Çoğu vakada belirtiler 60’lı yaşların ortalarında görülmeye başlar. Demans veya Türkçe ismiyle bunama olarak bilinen, yaşlanmaya bağlı bellek ve zihinsel yetenek kaybının yüzde 60’ının sebebi Alzheimer hastalığıdır.

 

Alzheimer Neden Olur?

Beyinde Beta-amiloid olarak bilinen proteinlerin birikerek plaklar, benzer şekilde Tau proteinlerinin de lifler şeklinde yapılar oluşturmasıyla sinirler arası iletişim bozulur. Amiloid plakları öncelikle hipokampusta oluşur. Dolayısıyla ilk önce hafıza etkilenir. Ardından beyne yayılarak tüm fonksiyonları etkiler.

 

Alzheimer Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Hastalarda belirtilerin çoğu 60’lı yaşlarda ortaya çıkmaya başlar. Başta çok hafiftir ama hastalığın seyri boyunca sürekli daha da belirginleşir. En yaygın olanları şunlardır:

  • Kısa vadeli hafızanın hayatı etkileyecek şekilde zayıflaması
  • Planlama ve problem çözme yetkinliklerinin zayıflaması
  • Günlük işleri yapmada güçlük çekilmesi
  • Zaman ve mekân konusunda kafa karışıklığı yaşanması
  • Diyalogları sürdürmede, doğru kelimeleri bulmada güçlük çekilmesi
  • Muhakeme gücünde zayıflama
  • Eşyaların yerlerini hatırlayamama
  • Kişilik özelliklerinde değişme, rutinin bozulması durumunda rahatsızlık duyma