Kimilerinin ‘yeni hygge’ diyerek tanımladığı yaşam tarzı lykke’yi tanımakta sıra. ‘The Little Book of Hygge’yle rahatlığın sırlarını anlatan Meik Wiking’in bu kez de Danimarkalıların nasıl bu kadar mutlu olduğunu açıklayan altı temel faktörü ortaya koyduğu ‘The Little Book of Lykke’nin izinde, konuya dalıyoruz.

Yatsan

1. BERABERLİK 

Türkiye’de aile kurumunun hayli güçlü olması nedeniyle dünyaya kıyasla çok daha az görülmekle beraber, yalnızlık giderek daha fazla insanı ilgilendiren bir sorun haline geliyor. Oysa Mutluluk Araştırma Enstitüsü’nün CEO’su olan ve bizi bu yepyeni kavramlarla tanıştıran yazar Meik Wiking, mutluluğun en temel yapıtaşının topluluk olduğunu söylüyor. Ama bunu yanlış anlamamak önemli. Anlatılmak istenen, etrafınızı duygusal bağınızın olmadığı rastgele birtakım insanlarla, günümüze uygun tabirle ‘takipçi’lerle çevirmek değil; gerçekten bir parçası olduğunuz toplulukla yani aileniz, yakın arkadaşlarınız ve komşularınızla ilişkilerinizi büyütmek.

Nasıl başarabilirsiniz?

Wiking, teknolojinin bize ‘yakınlık olmadığı halde bağlantılı olma yanılsaması’ verdiğini söylüyor. FOMO (Fear of Missing Out) olarak bilinen ve çoğunlukla sosyal medyadan uzak kalma korkusunu anlatan sendromun ağına düşmeyi reddedin. Yakın arkadaşlarınızı da aynı şeyi yapmaya, hep birlikte telefonların olmadığı bir buluşmaya katılmaya teşvik edin. Mum ışığı ve yemek hygge’de büyük rol oynuyor ve aynı şey lykke için de geçerli. Yemeğinizi tek başınıza yemeyin. Sofralar kurun, bunu yaparken özenin ya da rahatsız edici olmayan bir mekânda birlikte olduğunuz insanlarla güzel yemekler paylaşın. Çok iyi hissedeceksiniz.

2. MADDİYAT 

Tamam, para mutluluğu satın alamaz. Ancak ikisi arasında bir noktaya kadar gerçek bir ilişki olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Daha yüksek gelire sahip ülkelerde mutluluk seviyelerinin de daha yüksek olması tesadüf değil elbette. Aynı şekilde Wiking’in araştırmalarına göre maddi durumdaki eksiklikler, mutsuzluğun nedenlerinden biri. Tatil ve zevk aldığımız diğer başlıklar dahil olmak üzere temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar paramız olduğunda haliyle daha mutlu hissediyoruz. Ancak şunu unutmamak lazım: Bunun bir dengesi var! Gereksiz harcamalar, tıpkı aynı pastadan beşinci kocaman dilimi yemek gibidir; hiçbir zaman ilk lokmayla aynı mutluluğu vermez. Asla ‘gösterişçi tüketim’ dünyasına teslim olmayın ya da sadece ne kadar servetiniz olduğunu göstermek için bir şeyler satın almayın. Satın alma gücü ve mutluluğu ayırabilmek, size asıl mutluluğu getiren şey olacak. Harcamalarınız kendi başına bir amaç değil, mutlu bir yaşam için araç olmalı.

Nasıl başarabilirsiniz? 

Eşya değil, deneyim satın alın. Seyahat edin, konsere gidin, sevdiğiniz biriyle akşam yemeği yiyin. Yani gerçek bir fiyat etiketi koyamayacağınız anılara ve kişisel gelişiminize para harcayın.

3. SAĞLIK

İyi hissetmek, mutlu olmanın en büyük destekçisidir. Spor yaparak, kilonuzu kontrol altında tutarak, kişisel bakımınıza özen göstererek fiziksel sağlığınızı destekleyebilirsiniz. Sırf bu değil tabii; akıl ve ruh sağlığı da bir o kadar önemli. Hepimiz hayatımızın bir noktasında sorunlar yaşıyoruz ancak çok çok azımız bu konuda teşhis ve tedavi yoluna başvuruyoruz. Özellikle hızlı tempolu günümüz dünyasında duygusal sağlığımızı değerlendirmek iyice zorlaşıyor. Ama en azından yakın arkadaşlarınızla birlikteyken onlara ‘gerçekten’ nasıl olduklarını sormayı ihmal etmeyin.

Nasıl başarabilirsiniz? 

Her gün hareket edin. Günlük tempo içinde buna vakit ayırmanın zorladığını biliyoruz ama öğle yemeği molasında küçük bir yürüyüş yapmak, 10 dakikalık bir yoga ya da meditasyon seansı veya evin içinde çocuklarınızla ya da evcil hayvanınızla küçük bir kovalamaca bile olabilir. Yeter ki vücudunuzu hareket ettirmek için her gün bir şeyler yapın.

4. ÖZGÜRLÜK 

En başarısız olduğumuz kategori bu olabilir: İşlevsel bir iş-yaşam dengesi. Cihazlarımız 24 saat açık ve zihnimizi sürekli işin doldurmasına izin veriyoruz. Asla gerçekten kapanmıyoruz. Bu yetmezmiş gibi evde de büyük sorumluluklarımız oluyor. Hele bir de ebeveyn olmayı seçtiysek hem sosyal hem de ekonomik olarak neredeyse cezalandırılıyoruz.

Nasıl başarabilirsiniz? 

Şirketinizin çalışma prensipleri hakkında yapabileceğimiz pek bir şey yok ama tüm bu şartlar altında bile kendinize zaman yaratmayı başarabilirsiniz. İş gününüzde bile sadece size ait bir saat yaratın; o süre boyunca hayatınızda toplantı, e-postalar, iş konuşan birileri olmasın. İnanın, bu bile fark yaratacak.

5. GÜVEN 

Bir başkasına güvenmenin giderek zorlaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Sadece kendi hayatınızda geçmişe giderek bile bunu fark edebilirsiniz. Ama güven duygusu aslında hepimizin içinde büyütebileceği başka bir duygudan beslenir: Empati. Başta kendinizi, sonra da çevrenizi bu konuda eğitebilirsiniz. Unutmayın ki başkaları hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek onlarla şüphe etmekten başka türlü ilişkiler kurmayı o kadar başarabiliriz. Bu da zamanla karşılıklı güven duygusunu büyütür.

Nasıl başarabilirsiniz?

Kitaplar aracılığıyla birden çok hayat yaşarız; onlar başka türlü asla katılamayacağımız deneyimlere açılan pencerelerdir. Daha çok okuyarak empati geliştirebiliriz. Sizden farklı cinsiyet, ırk veya dinden bir ana karakterin yer aldığı yeni bir kurgu kitabı alın, dünya görüşünüzün hızlıca genişlediğini fark edeceksiniz.

6. NEZAKET

Önce şunu söyleyelim: Samimiyetle nezaket aynı şey değil. Burada vurgulamak istediğimiz şey, gerçek nezaket. Yani herkesin ihtiyaçları olduğunu ve mükemmel olmadığını kabul etmek, boşlukları doldurmaya yardımcı olmak, bunları iyi niyet ve temiz kalple yaparken gülümsemeyi de ihmal etmemek. Eylemler kelimelerden çok daha önemlidir. Nezaketi sadece kelimelere döküyor ama eylemde aslında kaba bir tutum izliyorsanız inanın hiç kıymeti yok. Rastgele iyilik davranışlarını hayatınızın düzenli bir parçası haline getirin.

Nasıl başarabilirsiniz? 

Canı yanan birine “Bir şeye ihtiyacın olursa söyle” dediğimizde aslında ona büyük bir yük bindirmiş oluyoruz. Onun yerine şunu deneyin: Ne yapabileceğinizi sormayın, sadece bir şeyler yapın. Tabii bunu yaparken karşınızdakinin neye ihtiyaç duyduğunu gözetin. En basitinden bir örnek verelim: Üzgün bir dostunuz, ona en sevdiği yemekleri götürmenize bayılacak, emin olabilirsiniz.