Elif Türkölmez’in yeni kitabı ‘Yabani Ot Toplayıcısı’ geçip giden seneyi şefkatle uğurlama, yenisini tazelenerek karşılama hediyesi gibi. Bizi doğanın hayatla eşzamanlı atan kalbine, büyüleyici döngüsüne davet ediyor içerideki yazılar. Bir nevi şifalanma, köklenme rehberi…

Yatsan

Dere kenarında kekik topluyor. Yürüyüşten dönerken topladığı turpotlarını balkabağı rendesiyle karıştırıp gözleme yapıyor. Hurma salkımlarını, zeytin dallarını, budanmış çamın yeşil iğneli dallarını kucaklayıp evine götürüyor. Ot toplayan teyzelere sokulup “Yabani cibes bulabilir miyiz?” diye soruyor. Eve giden yolda denk geldiği biberiyenin bir dalını alıp yakasına iliştiriyor. “Güzel kokulu dalları severken kalbinden bir dip akıntısı gibi ılık ılık geçen her şeye hoş geldin” diyor…

Yatsan Elif Türkölmez’in yazdığı her bir parçayı okuduğumda bana da tam olarak bu oluyor: Kalbimin diplerinden ılık bir akıntı geçiyor. İster Instagram sayfasında (@elifturkolmezeskier) paylaştığı 10 satırlık bir not olsun, ister yazdığı bir öykü, ister yakasına iliştirdiği ‘biberiye’ üzerine yazdığı bir şeyler… Gezegence, ülkece zor geçirdiğimiz bir senenin sonuna kondurduğu yeni kitabı ‘Yabani Ot Toplayıcısı’nı da kalbime akıttığı ılık dip akıntı, saçlarımı havalandıran serin, tatlı rüzgâr duygusuyla okudum. Ara ara rastgele bir sayfa açıp tekrar okuyorum. Günlerimin İstanbul’da, şehrin göbeğinde, bitişik nizam apartmanların arasında kıvrılan sokaklarda geçmesinin; doğaya ve hayatın kalbine yakın hissetmeye, derin ve sakin nefesler almaya, toprağa köklenmeye, hepsinden mühimi iyi olmaya mani olamayacağını anımsıyorum okudukça.

Bir önceki kitabı ‘Her Şey Geçer’le de benzer duygular bırakmıştı üstümde Elif. İlk kitabı, bir öykü toplamı olan ‘Anne Kız, Harikasın’da mutlu olmak isteyen kız çocuklarını, genç kadınları, anne olan kadınları yakın geçmişin, bir kuşağa pek tanıdık gelen detaylarla dolu fonunda anlatmıştı. 2018’in son günlerindeyse takipçilerine, e-kitap formatında yayımladığı, bir nevi resimli yıllık olan ‘Ormanın İçinden, Denizin Kıyısından’la tam da şimdilerde yaptığı gibi hem ılık hem serin bir karşılaşma yaşatmıştı.

Yatsan

Aralık ayına çok yakışmış…

‘Yabani Ot Toplayıcısı’ (Çınar Yayınları) mesela bahar aylarına da efil efil yakışacak bir kitap olurdu belki ama adeta bir zorunlulukmuş gibi toplu halde kişisel muhasebelere, yeni kararlara, gözden geçirmelere kapıldığımız, geride kalanların yorgunluğunu üstümüzden sıyırıp tazelendiğimizi düşündüğümüz aralık ayına çok daha yakışmış. “İyi ki yılın bu mevsiminde çıkmış bu kitap” dedim Elif’in yazdıklarını okurken. İhtiyacım olan tazelik hissi her sayfadan el sallıyordu.

Sonra, doğanın sandığım gibi uzağımda olmadığını neredeyse her satırında hissettim. Kitabı okuduktan sonra mahallemdeki ağaçlardan yerlere dökülen yemişleri tanımaya çalışırken yakaladım kendimi, misal. Yedi yaşındaki oğlumun, kırık kaldırımın arasından fırlayan cılız, kısacık bir dalı fark edip “Anne! Bak buradan ağaç çıkıyor, ben bunu sulayacağım” diye heyecanla sıçramasıysa, Elif’in yazılarının tonuna yakışan bir tesadüf oldu.

 

Kendine ait bir ağaç bul!

Yatsan

Doğa, emekli olduğunda sığınılacak bir kaçış noktası ya da yıllık izinlerimizde kucaklaşılacak, senede en çok iki kere gördüğümüz bir dost değil. Doğa, eğer gerçekten bakabilirsek tabanlarımızın altında, istersek avuçlarımızın içinde ve bir o kadar da içimizde var olan bir yaşam kaynağı.

Elif’in ‘Yabani Ot Toplayıcısı’nı oluşturan yazıları -ister biberiyenin tuhaf çekiciliğinden bahsediyor olsun, ister pazardan aldığı domatesten ya da evde mayaladığı ekmekten- o mucizenin sandığımız kadar uzağımızda olmadığını anımsatan cinsten. Yazarken bunu hedeflememiştir muhtemelen ama beni en çok buradan yakaladı, yazılarının toplamı.

Şehrin azıcık tepelerine çıktığımızda ya da deniz kenarında geçirdiğimiz tembel bir yaz gününde veya bazen sadece mahallemizde, her zamanki sokakları arşınlarken karşımıza çıkabilecek yabani otları, yemişleri, tohumları fark ettiriyor Elif (Otoyollara, ana yollara yakın yerlerdeki otlardan uzak durmamız gerektiğini de anımsatarak)…

‘Ağaçlar gibi köklenerek’ başlıklı yazısında dediği gibi, sanırım 2022’de ‘kendime ait bir ağaç’ bulacağım. Sonra söylediklerini birer birer yapmak üzere: “Altına kurul. Tıpkı onun gibi aç kollarını ve göğe doğru kalbini. Kapa gözlerini. Dinle havadaki sessizliği. Duy kendini. Bugün dilerim, derinden bir yerden, kendinden bir yerden, gülümse tıpkı altına oturduğun ağacın gibi.”

‘Yabani Ot Toplayıcısı’ insanı doğanın bilge döngüsüne, yaşamın kendiliğindenliğine çağıran bir kitap. Yeni bir yılın arifesinde bir tür şifalanma rehberi. Ve kendisiyle kitap üzerine konuşurken söylediği gibi: “Doğayla temas ettiğimizde çok hızlı ve çok ekonomik bir biçimde merkezimize geri geliyoruz. 5 dakika denize baktığında, bir çimende oturduğunda, bir elmayı alıp kütür kütür yediğinde… En hızlı iyileşme doğayla temas halinde olmak. Doğanın senin dışında bir şey değil de senin bir parçan olduğunu fark etmek…