İnsan bedeni tüm doğal ritmini gündüz ve geceyle uyumlanacak biçimde ayarlar. Ve sadece son birkaç yüzyılda değişen bu doğayla uyumlu yaşama halini biz unutsak bile hücresel hafızamız hatırlamaya devam eder. İşte o şaşmaz dengenin adı sirkadiyen ritim ve ona teslimiyetten güzeli yok!

Yatsan

Sadece uyku düzenini değil, bedendeki tüm hormon üretimini, organların çalışma düzenini, kan akışını, kalp atışını ve elbette zihinsel dengeyi sağlayan bir ritim sirkadiyen ritim.

Sirkadiyen, kelime anlamı olarak ‘yaklaşık gün’ demek. ‘Circa’ yaklaşık, ‘dies’ ise gün anlamına geliyor.

Dünyanın kendi ekseni etrafında 24 saat süren dönüşünün canlılar üzerinde oluşturduğu fizyolojik, biyolojik ve aynı zamanda davranışsal ritimlerin gün içerisinde tekrar edilmesine ise sirkadiyen ritim deniyor.

Bu denge Sanayi Devrimi öncesinde insanın doğal haliyken, toplumsal yaşam biçimi 19’uncu yüzyılla birlikte topraktan kopmaya başlayınca o da yavaş yavaş bozuluyor.

Tüm gün kapalı ortamlarda çalışıp güneş göremeyen, akşam eve geldiğimizde kendimize ve ailemize zaman ayırmak için gece yarısından epey sonra uykuya dalan ve yapay ışıklarla aydınlatılan ortamlarda yaşamını sürdüren biz insanlar, verdiğimiz tavizin aslında bedensel ve ruhsal sağlığımızdan ve böylece ömrümüzden çaldığının farkına varamıyoruz.

Yani biz pijamalarımızı giyip yatağa giderken “Birkaç saat daha kalıp film izlesen ölür müsün?” diyen eşimize, partnerimize, ev arkadaşımıza artık gönül rahatlığıyla “Evet” diyebiliriz.

Zira sirkadiyen ritmin bozulması insanı hakikaten erken öldürebilir.

Mesela geceden gündüze geçerken vücut ısısını yükseltmeye çalışan bedenimizin sabah saatlerinde kalp krizi geçirmeye meyilli olması bu yüzdendir.

Erken saatlerde ağır antrenmanlar yapmamak ve kalp ritmini zorlayacak sporlardan uzak durmak gerekir.

Güneş doğunca uyan, güneş batınca uyu

Sirkadiyen ritimde temel mantık bu: Gündoğumuyla uyan ve günbatımından kısa bir süre sonra uyu.

Bu da demek oluyor ki sabahları aşağı yukarı 06.00’da kalk, akşamları 21.00-21.30 gibi yatağa girmiş ol.

Çünkü insan bedeni tüm doğal ritmini gündüz ve geceyle uyumlanacak biçimde ayarlar.

Ve sadece son birkaç yüzyılda değişen bu doğayla uyumlu yaşama halini biz unutsak bile hücresel hafızamız hatırlamaya devam eder.

Kalbin kan pompalaması, organların çalışma düzeni, sindirim ve boşaltım, vücut ısısının normal şartlar altında 36.5 derecede tutulması, kilonun belirli bir yerde korunması, yumurtlama, nefes alıp verme gibi döngüsel haller biyolojik saatin belirli bir ritimde çalıştığını gösterir. Ritim bozulursa bedenin ve zihnin dengesi de kaybolur.

Zaten fark etmişsinizdir. Bu dengedeki halkalardan biri kopunca diğerlerinde de birtakım sorunlar başlar.

Nobel Ödülü sirkadiyen ritime…

Uyku düzeni şaşınca kilo da fırlar. Ya da nefesin doğal ritmi bozulursa vücut ısısı da korunamaz olur. Kilo vermeye çalışan insanların kalori saymak yerine uyku saati sayması ve sekiz saatten az uyumamış olmaya dikkat etmesi aslında çok daha doğrudur.

Biyolojik saatin bozulmasının hafıza kaybı, depresyon, diyabet, kalp hastalıkları ve hatta kansere neden olacak sonuçlar doğurduğu yapılan yüzlerce araştırmayla doğrulanmıştır. Hatta 2017 yılında Nobel Tıp Bilim Ödülü, sirke sineğinin bir gününü inceleyerek sirkadiyen ritmi kontrol eden moleküler mekanizmaları keşfeden ABD’li araştırmacılar Jeffrey C. Hall, Michael Rosbash ve Michael W. Young’a verilmiştir.

Yani belki de ne kadar dikkat edersek edelim veremediğimiz kiloların ya da gün içinde sık sık yoklayıp can sıkan unutkanlığımızın sebebi geç yatmamız, gece atıştırmamız, gündüz uyumamız gibi bedensel ritmi şaşırtan düzensizlikler olabilir.

Sirkadiyen ritim sadece güneşe göre uyuyup uyanmak değildir bu yüzden. Bu ritim bedendeki tüm sistemlerin, hayat kalitemizin, yürüyüşümüzün, konuşmamızın, karşıdan karşıya geçmemizin, kitap okumamızın ve hatta gülümsememizin sigorta kutusu gibidir.